Bozcaada hakkında geçmişten günümüze ışık tutacak ve adaya bir kez daha aşık edecek bilgilerin yer aldığı yazımızı keyifle okumanızı dileriz.
Bozcaada ucuz pansiyon hizmeti sunan Ergin Pansiyon olarak bu bilgileri sizle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.
yazımızdaki içerikleri google arama motoru aramalarında da bulabilirsiniz. üstelik bizce bozcaada hakkında bilgiler kaynağı anlatılmaz yaşanır güzelliktedir.
Masmavi bir denizin ortasında bozkırın en güzel hali görünür önce. İçinde bulunduğumuz feribot yavaş yavaş yaklaşırken ona, önce şaşırırsınız. Sonra derin bir saygı duyarsınız içinizden. Yüzyıllara meydan okuyan kalesi ile öyle mağrur öyle heybetli karşılar ki misafirlerini, gelen gönlünü verir gidenin ise aklı kalır.
Kokulu üzüm bağları, yaşayan müzesi, birbirinden lezzetli mezeleri, Ege rüzgarına kollarını açmış rüzgar gülleri ve eşsiz gün batımı ile Bozcaada maceranız başlıyor.
Bozcaada’ya geldiğinizde yapmanız gereken ilk iş kahvaltısı güzel bir otel ayarlamak olmalı. Ada lezzetlerini bir arada bulabileceğiniz Ergin Pansiyon olarak Bozcaada Otelleri arasında size hizmet vermekten mutluluk duyacağız. Bozcaada’ya gelmenizdeki amaç dinlenmekse birazda merkezi gezmekse ada merkezindeki otelleri tercih etmenizde fayda var.
Bozcaada Tatili boyunca huzur içinde yürüyüşler yapabilir, hamakta uyuyabilir ya da bir ağacın gölgesine sığınıp kuş seslerinin arasında manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.
Sabah kalktığınızda ise bahçede sizin için hazırlanmış bir kahvaltı güne iyi başlamanız için güzel bir sebep. Kahvaltı masamızdaki her şey adada yetişen ürünlerden elde edildi. Peynirinden yumurtasına, zeytininden zeytinyağına, balından tereyağına kadar her şey bu toprağın ve rüzgarın adalılara hediyesidir çünkü.
Bozcaada’da bu kadar lezzetli ürünler yetişebilmesinin sebebi bulunduğu coğrafyadan farklı olarak kendine özgü bir iklim yapısının olmasıdır. Akdeniz ikliminin etkisi ile birlikte boğazın çıkışında yer alıyor olması yüzünden ada kuzeyden esen rüzgarlara oldukça açık. Adanın boz görülmesinin asıl sebebi bu rüzgar alan yerlerde ağaçların yetişmemesi, başka bir bitkinin temel alanını oluşturmuş.
Adanın geleceği ve en önemli geçim kaynağı olan bağlar, nem oranının düşük olması sebebiyle bağcılık yapmak için uygun bir ortam sağlıyor. 3000 yıllık birikimi ile bağcılık adanın geçmişten günümüze kalan en önemli mirası. Adaya özgü 4 çeşit üzüm türü bulunmasına rağmen en çok sofralık olarak kullanılan çavuş üzümü lezzeti dilden dile dolaşıyor. Eğer tatilinizi Eylül ayına denk getirirseniz her sene yapılan bağbozumu şenliklerine katılabilirsiniz.
Göz alabildiğince uzanan sahilleri, üzüm bağlarını, rüzgar güllerini Türk ve Rum Mahallesi’ni kısacası adanın tamamını görebileceğiniz yer 192 metre yükseklikteki Göztepe. Burası adanın en yüksek noktası. Göztepe’ye çıkmak için bir araba yolu var. Ama oldukça dik ve dar. O yüzden burada araç kullanırken daha bir dikkatli olmak gerekiyor. Mutlaka en tepeye çıkarak bu eşsiz manzaranın keyfini çıkartın.
Bozcaada Müzesi nerede ve neler görebiliriz sorunuza yanıt bulabilirsiniz.
Adaya gelen her ziyaretçinin gezmeye başlamadan önce görmesi gereken bir yer var ki burada geçireceği günlere ayrı bir anlam katsın. Bozcaada Müzesi, adanın geçmişini gelen konuklarına günlük hayatın izlerinden örnekler göstererek anlatıyor. Hakan Gürenek’in bireysel çabaları ile oluşturulan ve Bozcaada Kaymakamlığı tarafından tahsis edilen binada, Bozcaadalı Türk ve Rum vatandaşlar tarafından müzeye armağan edilmiş ata yadigarı objeler, fotoğraflar ile günlük yaşamdan çeşitli esnaf köşelerinin hazırlandığı bölümler yer alıyor. Sergilenme kategorik anlamlarda farklı odalarda farklı dönemleri hikaye edecek şekilde düzenlenmiş. Giriş katında bulunan ilk odada müze binasının bir maketi, 1850 ve 1955 yılları arasında Bozcaada da çekilmiş fotoğraflar bulunuyor.
Diğer odada ise 1915 Çanakkale savaşları sırasında Bozcaada’yı üs olarak kullanan Fransız askerlerine ait eşyalardan örnekler sergileniyor. Harita odasında ise 1500’lü yıllardan günümüze kadar farklı basım teknikleri kullanılarak yapılmış. Bozcaada ve yakın çevresini gösteren harita ve granüllere yer verilmiş.
1940 yılından 1970’li yılların sonuna kadar Bozcaada’nın geçim kaynaklarından biri de süngercilikti. Dalgıçlar kol ile çevrilen ver roda denilen hava basım tulumbası ile 30 metre derinliğe dalarak sünger toplardı. Yaklaşık 2 ay denizde dolaşıp topladıkları süngerleri teknede ayak ile beyazlatırlar depoları dolduğunda ise geri dönüp kalitesine göre satışını yaparlardı. Sünger avcılarının kullandıkları kıyafetlere ve malzemelere bakıldığında yapılan işlemin ne kadar zor ve tehlikeli olduğu hemen anlaşılıyor. Odada ayrıca adalı birkaç sünger avcısının fotoğrafı bulunmakta.
Eski Rum evlerinde kalan baca başlıkları koridora yerleştirilmiş. Yine aynı yerde bulunan ve Rum vatandaşlarının düğün gibi özel gün ve dini kutlamalarında kullandıkları başlıklar ve objeler görünüyor.
Alt katta ise Bozcaadalı Türk ve Rum vatandaşların eski dönemlere ait üretim biçimlerini gösteren duvarcı, marangoz, demirci, terzi, doktor, sepetçi, balcı gibi esnaf köşelerine ayrılmış. Eski dönem duvar ustalarının ev yapımında kullandıkları tuğlaların kalitesi ise görür görmez anlaşılıyor. Küçük bir kısmı sığdırılmış olan dikiş makinesinin vakti ile hiç susmayan tıkırtıları artık ebedi bir sessizliğe gömülmüş.
Ada hastalıklarında uzman olan ve uzun yıllar adada yaşayan eczacı, doktor Anastas Papadopulos hastalarını ziyaret ederken kullandığı çantası ve ilaç şişeleri müzede yerini almış. Doktor Anastas’In hüzünlü hikayesini müze ziyaretçilerinin merakına bırakıyoruz.
Ada halkının günlük yaşamda kullandığı çarık, ayakkabı gibi örnekler ve bunların tamirinde kullanılan malzemeler oldukça ilgi uyandırıyor. Bozcaada’da eskiden küfeye küfe denirmiş. 1930’lu yıllarda adada yetişen çavuş üzümünün İstanbul’a yollanması için bu küfeler kullanılırmış. Hangi küfenin hangi mal sahibine ait olduğu üzerinde yazılan baş harfinden anlaşılıyor. Sade yaşanan bir hayatın basit çözümlerine güzel bir örnek.
Sizde gelmiş olduğunuz Bozcaada’yı ve buradaki günlük yaşama biraz daha yakından tanımak isterseniz yaşayan müze size iyi bir rehber olacak. Müze ziyaretimizi tamamlayıp Bozcaada hakkında gereken bilgileri aldıktan sonra artık kendimizi ada sokaklarına atabiliriz.
İlk durak Bozcaada Limanı. Feribot iskelesinin hemen yanında görülen küçük balıkçı tekneleri ve sıra sıra dizilen balık restoranları, adadaki temel geçim kaynaklarından en önemlisinin balıkçılık olduğunu gösteriyor. Konumu itibariyle göç yollarının üzerinde bulunuyor olması, Karadeniz Marmara ve Ege Denizi’ne ait balık türlerinin yakalanmasını sağlıyor.
Küçük balıkçı teknelerinin hemen arkasında görülen Bozcaada Kalesi ise çocuklarını koruyup kollayan heybetli bir baba gibi gözlerini ayırmıyor balıkçıların üzerlerinden. Gerçekten de feribot ile adaya yaklaşan herkesin ilk dikkatini çeken şey tüm ihtişamı ile kale olacaktır. Bu kadar küçük bir yer için neden bu kadar büyük bir yapının inşa edildiği ise tarihinin ayrıntılarında gizli. Oldukça iyi durumda olan kalenin ilk ne zaman ve kimle tarafından yapıldığı bilinmiyor.
Cenevizliler Venedikliler ve Bizanslılar tarafından kullanılan kale Çanakkale Boğazı’nın önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet tarafından esaslı bir şekilde onarılmış. İç ve dış olarak iki bölümden oluşan kale dışarıdan olduğu kadar içeriden de oldukça etkili. İç kale burçlarla takviyeli bir sur ile çevrili olup, içerisinde artık yıkılmış olan su sarnıcı cephanelik ve karargah gibi binalar var. İç kaleyi çevreleyen dış kalede ise bir zamanlar cami, atölye, cephanelik, kışla binası, kuyu ve çeşmeler ile kale içindeki evlerin temellerinin olduğu boş bir alandan oluşuyor.
Kalenin manzarası oldukça etkileyici. Göz alabildiğine uzanan Ege Denizi, Geyikli iskelesinden adaya yolcu taşıyan feribotları ve tabii ki adanın inci gibi dizilen evleri. Bozcaada Kalesi yüzyıllar boyunca farklı dönemlerde farklı medeniyetlere hizmet edip defalarca restore edilse de başında esen poyrazı tepesinde dolaşan kargaları ile o asi ve heybetli duruşunu her zaman korumayı bilmiş.
Biraz soluklanmak isteyenler Bozcaada’nın hemen her yerinde bulunan çay bahçelerinde taze çaylarını yudumlarken, bu çınarların gölgesinde oturup geleni geçeni keyifle seyredebilirler. Kalenin hemen karşısında bulunan küçük meydanda köy halkının kendi elleriyle hazırladığı ürünler satılıyor. Bozcaada’da yetişen hemen her türlü ürünün reçel ve turşusunu burada ki tezgahlarda bulmak mümkün. Limon, turunç, gelincik incir ve tabii ki efsane domates reçeli. Sırf bu reçel için adaya gelenler bile var. Özel bir domates cinsinden yapılan reçel içine badem konularak hazırlanıyor.
Adada yürüyüş yaparken bol bol kokusunu duyacağınız kekikleri ise ister kendiniz toplayın isterseniz kurutulmuş olarak buradaki tezgahlardan satın alın, karar sizin. Bir de küçük not adada plastik poşet kullanılmıyor. Aldığınız her ürünün kağıda sarılıyor ya da bez torbalara konuluyor.
Reçel tezgahlarının hemen önündeki sepetlerde demet demet hazırlanmış mor çiçekler dikkatinizi çekecektir. Köy halkının deyimi ile Amaranda adını masallarda hiç solmayan çiçeklerden alıyor. Yazın habercisi olan ve çayırlardan toplanan bu mor çiçekler yazın bereketini evlere davet etmek için kapıları asılıyor. Bahar’ın her dem tazeliğini sizde yaşamak isterseniz adadan ayrılırken bu tezgahlara mutlaka uğrayın.
Ufak bir balıkçı kasabası görünümünde olan ada merkezi Türk vatandaşlarının yaşadığı Alaybey ve Rum vatandaşların yaşadığı Cumhuriyet Mahallelerinden oluşuyor. Artık böyle bir ayrım yok ama mimari farklardan hangi mahallede olduğumuzu anlamak mümkün. Bugün adada bulunan Rum nüfusu bir elin parmaklarını geçmiyor.
Türk Mahallesi’nde kıvrımlı sokaklar dar ve grift yapıda olup, evler tek katlı taş yada iki katlı cumbalı olarak yapılmış. Evlerin alt katları daha yüksek ve dar pencereli. Bunun sebepleri alt katın erzak deposu ya da taşlık olarak kullanılması. Burada daha az turistik mekan bulunsa da son yıllarda pansiyon ve otellerin sayısında artış görülmekte.
Sosyal ve dini yapılarsa mahallelere göre dağılım gösteriyor. Mahalle ile aynı adı taşıyan Alaybey caminin kesin yapılış tarihi bilinmiyor. Giriş kapısı üzerindeki kitabe 1940’lı yıllarda kazılarak silinmiş ve sadece 1321 tarihi okunabilmiş. Şu anda yazılı 1702 tarihinin tamirat tarihi olduğu sanılıyor. Alaybey Camii taş bir bina dış duvarları renkli taşlarla kaplanmış, kubbesi ise ahşap çatılı. Avlusunda bulunan küçük mezarlığında başta sadrazam Halil Hamit Paşa olmak ada eşrafından ilim erbabından ve kale kumandanlarından olmak üzere 14 kişinin mezarı bulunuyor. Venedikliler döneminde yıkıldığı tahmin edilen bu cami ise Köprülü Mehmet Paşa tarafından 1655 yılında tamir ettirilerek onun adını almış. Caminin kitabesi bulunmuyor. Zaman içinde geçirdiği tadilatlar ile şimdiki şeklini alan caminin kapı pencere kenarları ve saçak altı kırmızı kesme taştan yapılmış.
Bozcaada’da bir zamanlar Rumların yaşadığı Cumhuriyet Mahallesi ise adanın adeta merkezi konumunda. Hemen hemen bütün yeme içme ve eğlence mekanları burada toplanmış. Bu Rum Mahallesi 1900’lü yılların başında geçirdiği büyük bir yangından sonra Amerika’dan gelen bir mimar tarafından yeniden planlanmış. Mahalleler birbirini dik kesen hemen hemen aynı genişlikteki sokakları ile yeniden kurulmuş. Rum Mahallesi bakımlı sokakları ve rengarenk çiçekler içindeki evleri ile tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Bir zamanların sosyal mekanları olan yerler bugün turistik dükkan, cafe veya restoran olarak hizmet veriyor. Eski Rum evlerinin birçoğu bugün pansiyon veya butik olarak kullanıma açılmış. Mahallenin tam ortasında ise Bozcaada’daki Rum Ortodoks cemaatine ait ibadete açık olan tek kilise, Meryem Ana Kilisesi ve saat kulesi bulunuyor. Ilk yapılış tarihinin Venedikliler zamanına kadar uzandığı düşünülüyor. Avlusundaki 4 katlı çam ve saat kulesi zamanın aşındırması ile parça parça düşmeye başladığı için kule restore edilerek yeniden adalıların hizmetine sunulmuş. 23, 8 metre yüksekliğindeki çan saat kulesinin yapımı ile ada merkezi eski silüetine yeniden kavuşmuş.
Mahallenin sahil tarafındaki sokak aralarına konumlanmış restoranlar renkli sandalyeleri, şirin masa örtüleri, hafif savaş görüntüleri ile adaya gelen misafirlerini bekliyor. Sizde acıktıysanız eğer damak tadınıza uyan restoranlardan birini seçebilirsiniz. Bozcaada’ya gelip eşsiz mezelerin tadına bakmadan gitmek olmaz tabii ki. Vişneli yaprak sarma, kabak çiçeği dolması, adaçaylı levrek marin, cevizli borani, yöresel 6 çeşit ile yapılan antep fıstıklı bademli peynir ezmesi, frig çiğ dolma. Tabii ki Ege mezesi damak çatlatan lezzetlerden sonra yavaş yavaş adanın diğer yerlerini gezmeye ne dersiniz?
Bozcaada Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi. Merkez dışındaki yerlerde üzüm bağları içerisindeki bağ evleri dışında bir yapılaşma bulunmuyor. Adana gizli saklı koylarının güzelliği insanı büyülüyor.
Bir adadaysınız eğer ada rüzgarı ile yaşamayı öğrenmelisiniz. Rüzgarın poyraz mı yoksa lodos mu estiğini bilmeniz gerekiyor. Çünkü burada denize girilecek yeri siz değil rüzgarın yönü belirler. Kuzeyden eserse güney, güneyden eserse kuzeydeki koyları tercih edeceksiniz. Çözüm bu kadar basit.
Soğuk ve tertemiz denizinde yüzmek koylarında güneşin tadını çıkarmak isteyenler için adada farklı seçenekler mevcut. Ayazma Plajı tesisler’e yakın olduğu ve merkezden minibüs olduğu için en çok tercih edilen yer. Tatil zamanlarında ise çok fazla kalabalık oluyor. Sessiz sakin koylar arayanlar ise adanın etrafında kendi araçları ile gezerek kendilerine uygun bir koy bulabilirler. Denizin tadını çıkaranlar Ayazma yolu üzerinde etrafı 8 yaşlı çınar ağacı ile çevrili Ayazma Manastırı’nı ziyaret edebilirler.
Manastır deyince aklınıza inzivaya çekilen din adamları gelmesin. Yerleşim yerlerinin uzağına kurulan küçük kiliselere manastır deniliyor. Koca çınar ağaçların oluşturduğu gölgelik alan aynı zamanda çay bahçesi olarak kullanılıyor.
Bahçesinde bulunan çeşmesinden su içenlerinse artık adalı olacağı yönünde bir efsane anlatılıyor, bizden söylemesi. Adalı oldunuz mu bilemeyiz ama Bozcaada’ya gelirseniz mutlaka yapmanız gereken bir ritüel var. Gün batımını seyretmek. Belki de hayatınızda seyredebileceğiniz en büyüleyici günbatımları adanın batı ucunda sizleri bekliyor. Gündüze son noktayı burada koymak bir gelenek olmuş adada.
Burada bulunan 17 adet rüzgar türbinü ve Polente feneri gün batımı şölenine ayrı bir hava katıyor. 2000 yılında elektrik üretmeye başlayan rüzgar türbinleri Türkiye’nin 3. rüzgar enerji santralini oluşturuyor. Tribünlerden bir tanesi bile adanın bütün enerji ihtiyacını karşılamaya yetiyor.
Gün batımını izlemek isteyen insanlar ışığa koşan kelebekler gibi Polente Feneri’ne doğru gidiyorlar. Çok uzun yürümek istemeyenler ise kendilerine uygun bir yer seçerek çoktan manzaranın keyfini çıkarmaya başlamışlar bile.
Dikenlerle kaplanan arazide küçük bir patika yol oluşmuş. Bu yolu inatla yürüyenler ödülünü alacaktır elbette. Gökyüzündeki güneş yeryüzündeki denize kavuşurken bir sessizlik kaplıyor ortalığı. Doğanın bu gücü karşısında insanlar hayranlık ile izliyorlar gün batımını. Yaşamdan ne varsa kötü olan, güneş ile birlikte denizin derinliklerinde kayboluyor yavaş yavaş ve umut yarın sabah yeniden yükselerek merhaba diyecek denizin ortasındaki bozkırdan.